Kamuoyunca malum olduğu üzere, 11 Temmuz 2018 tarihinde düzenlenen emniyet operasyonunun ardından başlatılan dava süreci devam etmektedir. Başta Sayın Adnan Oktar olmak üzere arkadaşlarımızın büyük bir kısmı halen cezaevinde tutuklu bulunmaktadır. Arkadaşlarımızdan bir kısmı ise adli kontrollü olarak elektronik kelepçeyle ev hapsinde tutulmaktadır.
Ancak, yargılamanın sonlarına yaklaştığımız şu günlerde, davayı takip eden tüm hukukçular tarafından ittifak olunduğu üzere;
SAVCILIK İDDİANAMESİ İLE ESAS HAKKINDAKİ MÜTALAANIN VE BUNLARA TEMEL TEŞKİL EDEN DAVA DOSYASININ HUKUKEN BOMBOŞ OLDUĞU GERÇEĞİNİ ORTAYA KOYMUŞ BULUNMAKTADIR.
Bu gerçek, Adnan Bey ve arkadaşlarımızın masum olduklarını açıkça ispat ederken yaklaşık 2,5 yıldır suçsuz yere hapiste tutulduklarını da gözler önüne sermektedir.
Gelinen bu noktada, hakkımızda yürütülen kumpas davasının zeminini hazırlayan İngiliz Derin Devleti ile bunların ülkemizdeki derin uzantıları, tüm çabalarının boşa gitmekte olduğunu dehşetle fark etmişlerdir. Bunun doğurduğu büyük telaş ve panikle, kumpası ayakta tutabilmek için emniyet, yargı ve medya içerisindeki bazı kripto bağlantılarını kullanarak arkadaş camiamıza yönelik bir takım yeni algı operasyonları düzenleme yoluna gitmişlerdir.
AMAÇ, DAVANIN KARAR AŞAMASINA ÇOK YAKLAŞTIĞI ŞU DÖNEMDE HEM ALEYHİMİZDE HÜKÜM ÇIKMASI İÇİN MAHKEME ÜZERİNDE BASKI KURMAK HEM DE KAMUOYUNDA HAKKIMIZDA OLUMSUZ ALGI OLUŞTURARAK ALINMASI İSTENEN HUKUKSUZ KARARLARA TOPLUMSAL ZEMİN OLUŞTURABİLMEKTİR! |
Arkadaşlarımızın tamamına yakını zaten ya cezaevinde tutuklu oldukları ya da adli kontrol kısıtlaması altında elektronik kelepçeyle ev hapsinde bulundukları için operasyonu daha geniş çerçeveye taşıma ihtiyacı oluşmuştur. Bu amaçla, arkadaşlarımızın akrabaları, eski iş arkadaşları, çalışanları, kendilerini seven eş-dost ve yakınları da operasyonun ana hedefi yapılmıştır. Alakalı veya alakasız pek çok kişiyi kapsayacak şekilde genişletilen bu algı operasyonunun uygulamasında ise, tıpkı 2018 senesinde gerçekleştirilen operasyonda olduğu gibi yine pek çok hukuka aykırılığa imza atılmıştır:
Arkadaşlarımıza yönelik sindirme operasyonlarının en önemli amaçlarından biri de baskı ve tehdit yöntemiyle dehşete düşürerek aralarından dayatılmış itirafçılar çıkarabilmektir. Bu amaç doğrultusunda, bir şekilde geçmişte arkadaşlarımızla tanışmış veya görüşmüş bulunan genç kızlar özellikle seçilmektedir. Bu kızlar, tıpkı 2018 operasyonunda olduğu gibi, hiçbir suçları veya şikayetleri olmadığı halde gözaltına alınmakta, “tutuklanmak ve ömür boyu hapis yatmakla tehdit edilerek” aleyhimizde çeşitli uydurma itham ve iftiralarda bulunmaya zorlanmaktadır.
Dava dosyamızdaki (sözde) etkin pişman kız ve kadınlar, işte bu tür tehdit ve baskı yöntemleriyle korkutulup sindirilerek devşirilmektedir. Hatta, öyle ki –belgeleri dava dosyasında sabit olduğu üzere– daha önce de bazı genç kızlar hukuka aykırı bir şekilde şüpheli olarak gösterilmiş ve yine hukuka aykırı şekilde haklarında yurt dışı çıkış yasağı konulmuş, daha sonra da Mali Şube Müdürlüğü'ne çağrılarak şikayetçi olmazlarsa sanık olacakları söylenerek zorla ve dayatmayla sahte şikayetçi yapılmışlardır. Bu genç kızlardan bazıları duruşmada ağlayarak “şikayetçi olmak zorundaydım”, “şikayetçi olmazsam şüpheli olacağımı söylediler”, “emniyetten çağrılmasam şikayetçi olmazdım” diyerek durumu ifşa etmişlerdir.
Hayatında karakol görmemiş insanlar, genç kızlar emniyete götürülüp sorguya alındıklarında, haklarında tek bir kesinleşmiş yargı kararı dahi olmayan ve yargılanmaları devam eden en yakın dost, arkadaş ve yakınlarının peşinen ve hukuksuz bir biçimde sorgu tutanaklarında "suç örgütü" ilan edildiğini görmüşlerdir. Onlarca yıllık arkadaşlarından ya şikayetçi olmaları ya da kendilerinin de "suç örgütü üyesi olmak", "örgüte yardım etmek" ya da "örgüt propagandası yapmak"la suçlanacakları seçenekleriyle karşı karşıya kalmışlardır.
Sorgularında, masum insanlar hakkında hiçbir hukuki dayanağı olmayan "suç örgütü" tanımı sanki kanıtlanmış bir gerçek, kesin bir yargı hükmüymüş gibi onlarca kez tekrarlanmıştır. Böylelikle sorgulananlar üzerinde ağır bir psikolojik baskı oluşturulmaya çalışılmıştır. Soruşturmada adı geçen bazı masum insanları, uzaktan tanımanın dahi adeta çok büyük bir suça karışmış havasını vereceği bir telkin ortamı oluşturulmuştur. Bazı husumetli kimselerin hiçbir delili, belgesi, dayanağı olmayan, yalnızca soyut beyanlara dayalı, hukuken ispatlanmamış itham ve iddiaları, "tespit edilmiştir", "anlaşılmıştır", "görülmüştür" gibi kesin gerçeklik ifade eden yanıltıcı ve yönlendirici terimlerle aktarılmıştır.
Bu ağır telkin, baskı ve dehşet ortamının etkisiyle (sözde) şikayetçi veya itirafçı olmadığı takdirde ölene kadar hapislerde çürüme dışında başka seçenekleri kalmadığı hissine kapılanlar ise tek kurtuluş yolunu kendilerine tarif edilen uydurma hikayeleri anlatıp altını imzalamakta bulmuştur. İnanmadan ve istemeden de olsa...
Açıktır ki kanun ve hukuku ayaklar altına alan bu tür uygulamalarla suni olarak üretilen çirkin iftiralar, kamuoyunda infial oluşturma, “bakın sizin dindar bildikleriniz neler yaşıyormuş” karalamasıyla kendilerince Müslümanları itibarsızlaştırmaya çalışma ve bu yolla adil yargılamayı etkileme amacı taşımaktadır. Bu tür kanunsuz uygulamaları 28 Şubat Türkiyesi’nden birçokları hatırlayacaktır. Hedef Müslümanların, dini camiaların tamamı olmuştur. Amaç, insanların dine yaklaşmasını engellemektir.
Ancak, bu planları yapanların unuttukları çok önemli gerçekler vardır:
Birincisi, Türk milletinin ferasetidir. Milletimiz sessizce bu oyunları izlemekte, ortada neler döndüğünü açıkça görmektedir.
İkincisi, Yüce Türk Adaletinin basiretidir.
Üçüncüsü, her türlü derin yapılanmanın er veya geç tarihin çöplüğüne gömüldüğü, kanun ve hukukla mutlaka yaptıklarının hesabını verdiğidir.
Dördüncüsü ve en önemlisi ise Allah’ın sonsuz adaleti ve Müslümanların koruyucusu olduğu gerçeğidir.
Dava dosyasının geldiği bu aşamada, Adnan Bey ve arkadaşlarımızın masumiyetlerinin apaçık ortaya çıkması üzerine, hakkımızda düzenlenen komplonun deşifre olduğunu ve çökmek üzere olduğunu anlayan İngiliz derin devleti, hem medya baskısı ile devam eden yargılamamızı etkilemeye çalışmakta hem de her türlü haksızlık, hukuksuzluk ve zalimliği meşru sayarak yeni oyun ve tuzaklardan medet ummaktadır.
Ancak, şu kesin gerçek hiç unutulmamalıdır ki Allah müminlere kurulan tuzakları, kaderde daha en başından bozulmuş ve en sonunda onları kuranları kuşatacak biçimde yaratmıştır. Allah'ın bu kanununu değiştirmeye kimsenin gücü yetmez.
İngiliz derin devleti ile onun kripto uzantıları tarafından düzenlenen çok kapsamlı ve karanlık bir kumpas sonucunda açılan bu davanın, Yüce Türk Adaleti ve Şerefli Türk Hakimleri tarafından tıpkı geçmişte olduğu gibi, bugün de bozulacağına olan inancımız ve güvenimiz tamdır.
Değerli kamuoyunun bilgilerine saygılarımızla sunarız...